HACI KEMAL KELEŞ HOCAEFENDİ (K.S) 1926 yılında Kırşehir’in Mucur İlçesine bağlı Bayramuşağı köyünde doğan Hacı Kemal Keleş Hocaefendi hayatını aynı köyden Rabia Hanımefendi ile birleştirdi. Bu evlilikten 9 erkek 4 kız olmak üzere 13 evladı oldu. Bunlardan 7 tanesi çeşitli nedenlerden dolayı küçük yaşta hayatını kaybetti. Hanifi (Yakup), Selami, Yunus, Şahin, Sami adlı beş erkek ve Ayşe adlı bir kız çocuğu yaşamıştır. Evlatlarından Yakup Keleş ve Ayşe Zaman 2000 yılında vefat etmiştir. Kemal Keleş Hocaefendinin manevi ilimlere olan ilgi ve istidadı gençlik yıllarında kendini göstermeye başladı ve bu alandaki ilerlemenin tohumları o yıllarda atıldı. İlk dini eğitimini 1951 yılında Hacı Mahmud Efendi’den alarak Kur'an öğrendi. Dini ve ictimai ilimlerde ilerleme arzusuna rağmen yakın çevresinde bu ihtiyacı karşılayamayacağını gördüğü için yolunu Kayseri’ye çevirdi. 1952 yılında ailesini kardeşlerine emanet ederek Kayseri’ye gitti. 1960 yılına kadar Kayseri ulemasından ders aldı. Hafızın Ahmet Efendi (Köse Hoca), Hacı Nuh Efendi (Balta Hoca), Merkez Vaizi Salih Efendi ve Givrikli Ahmet Efendi’den dini ilimler tahsil etti. 1960 yılında tahsilini tamamlayarak Hocası Nuh Efendi'nin vasiyeti üzerine memleketine döndü ve köyünde imamlık yapıp, talebe yetiştirmeye başladı. Müslümanların kıblegahı Kabe’yi 1963 yılında ziyaret ederek hac görevini yaptıktan sonra 1977-1978 yıllarında tekrar mübarek toprakları ziyaret etti. Bu gidişlerinde 6 aylık sürelerde mübarek topraklarda İrfaniye Medresesinde talebe okuttu. Bunun yanı sıra Kayseri’de eğitim aldığı dönemde Mısır’ı da ziyaret etti, burada kalarak ilmi çalışmalarda bulundu. 1975 yılının Kasım ayında Köyünden ailesini de alarak Kırşehir’e yerleşti. Vefat edene kadar da burada ikamet etti. Hacı Kemal Keleş Hocaefendi ilk eşinin 1984 yılında vefatının ardından Çorum İskilip’ten Perihan Hanımla evlendi. 1992 yılının temmuz ayında 66 yaşında Kilis’te bir hasat mevsimi rızkının peşinde iken dünya hasadını tamamlayarak Rahmeti Rahmana kavuştu. HOCAEFENDİ'NİN İLMİ... Hacı Kemal Keleş Hocaefendi’nin dini ve müsbet ilimlere olan vukufiyet ve derinliğini hiç Şüphesiz en iyi Allah’u Teala bilir. Ancak bir torununun; “Dede sen hangi ilimleri biliyorsun? Sorusuna karşılık Hoca Efendinin kendi tabiri ile “Ben Arapçanın yedi çeşidini, Osmanlıcayı, Farsçayı, Kuran ilimlerini, hadis ve fıkıh ilimlerini…bilirim” cevabı özellikle dini ilimlere olan vukufiyetini göstermesi açısından önemlidir. Hoca Efendi dini ilimlerde derin bir bilgi ve tecrübeye sahip idi. Tasavvufi tabirle hem hal hem de kaal insanıydı. İyi derecede Arapça ,Osmanlıca ve Farsça bilirdi. Bu konuda kütüphanesi son derece zengin idi. Tefsir, Fıkıh, Hadis, Akaid, Kelam ilimlerinde geniş bilgi sahibi idi. Toplumsal ve siyasi olayları ve gelişmeleri yakından takip eder, bu konuda sevenlerine ve kendisine fikir danışanlara yol gösterirdi. Talebelerinin, Sevenlerinin, Kendisini tanıyanların ve geride bıraktığı zengin kütüphanesinin de ifade ve işaret ettiği üzere, dini ilimler yanında geniş bir tarih bilgisinin olduğu, siyasi, ictimai ve iktisadi konulara vakıf olduğu, gelişmeleri yakından takip ettiği görülmektedir. Sohbetlerinde özellikle İslam tarihi ve dinler tarihinden örneklerle meseleleri değerlendirdiği, Osmanlı tarihini teferruatlı şekilde bildiği sevenleri tarafından ifade edilmektedir. Başbakanlık Osmanlı arşivlerinin araştırmacılara açıldığı 1980 li yıllarda kendisine de Devlet tarafından arşivlerin tercüme ve tasnifinde görev tevdi edilmek istendiği, ancak kendisinin bu görevi çeşitli saiklerle kabul etmediği bilinmektedir. Kırşehir’de bir dönem faaliyet göstermiş olan oğlu Yakup Keleş'e ait Terme Kitabevi’ni sürekli ziyaret ederek yeni yayınlanmış güncel kitapları takip eder, hoşuna gidenlerini ücretini de ödeyerek! satın alırdı. Terme Kitabevi bu vesile ile Hacı Kemal Keleş Hoca Efendiyi görmek isteyenlerin, ya da bir meseleyi danışmak isteyenlerin başvuru mekanı olmuştu bir dönem. Kitabevinde Hoca Efendi ile ayaküstü bir çok mesele mütalaa edilir, fikir danışılırdı. HOCAEFENDİ'NİN MESLEĞİ....
Hacı Kemal Keleş Hocaefendi’nin mesleği halk tabiri ile biçercilikti. Her yıl hasat mevsimi ailesini ve talebelerini geride bırakarak Mayıs-Ağustos döneminde Adana’dan başlayarak Konya’ya kadar olan bölgede buğday hasadı yapardı. İlerlemiş yaşına rağmen gece gündüz demeden çalışır, çoğu zaman tarlalarda yatardı. Bunun yanı sıra köydeki tarlasını da eker ve hasadını yapardı. Hasat zamanı yaklaştığında nisan-mayıs döneminde biçerlerini bakıma alır, bakımları ve tamirleri ile bizzat ilgilenirdi. Sevenlerinden Eskişehir’li Necdet Barlas ağabey ekinlerini biçen Hoca Efendiden bahsederken; “Hacı Kemal Keleş Hocamızı biz biçerci bilirdik. Alim bir insan olduğunu sonradan öğrendik. Maalesef ekinlerimizi biçtiği dönemde kendisine gereken hürmeti gösterememişiz” demekte ve üzüntüsünü dile getirmekte idi. Necdet Barlas ağabey sonraki yıllar Hoca Efendiden çokça istifade etmiş sohbetinde bulunmuştur. Evet dışarıdan bakıldığında biçerci görünümlü Hoca Efendi’nin mütevazi kişiliği ve dünyevi işlerde bir işçi gibi gayretli çalışması kendisinin bir alim olarak fark edilmesini çoğu zaman engellemiştir.
HOCAEFENDİNİN NESEBİ
Hacı Kemal Keleş Hocaefendinin babası Hanifi Keleş (1891-1944) annesi ise Hatice Keleş’tir (1897-1962). Hatice Keleş anne tarafından Kuşaklı köyüne dayanmaktadır. Hem Bayramuşağı ve hem de Kuşaklı köyleri ve dahi civardaki bir çok köy Yabanlı Aşiretine bağlıdır. Yabanlı aşireti, bir Türkmen aşireti olup, Halep ve İç Anadolu da uzun müddet göçebe hayatı sürdükten sonra yerleşik hayata geçmişlerdir. Aşiret, çoğunluğu Kırşehir olmak üzere, Nevşehir, Malatya, Konya, Niğde, Maraş ve daha bir çok ilde yerleşik durumdadır. Yabanlı aşiretinin, Osmanlı arşivlerinden ve tarihçilerin araştırmaları sonucu elde edilen bilgilerden derlenen kısa tarihçesi aşağıda yer almaktadır. YABANLI OYMAĞI Yabanlı ismi anlam itibariyle dışarıdan gelen, yabandan gelen mânâsını taşımaktadır. Soy, köken bakımından da Yabanlı oymağından gelmektedir. Aşiretin geçmişinde haremeyn aşireti ismini de kullandığı veya komşu kabileler tarafından bu isimle bilindiği ifade edilmektedir. “Haremeyn” aşireti, isminin 16’cı (onaltıncı) asırda Bayat boyuna mensup Yabanlı aşiretinin ismi olduğu büyük Türk tarihçisi Prof. Dr. Faruk SÜMER’in Oğuzlar-Türkmenler kitabında yeralmaktadır Bayat boyu Anadolu’daki Türk boylarından Bozoklar’ın Kayı boyundan sonraki ikinci boyudur. Bayat boyunun Türkçe anlamı: Mutlu, yiyeceği bol, devletlü, nimetli ve bereketli anlamındadır. Yabanlı aşireti, Dulkadiroğulları, İran’da 1850’e kadar hüküm süren Kaçarlar Hanedanı, Kerkük Türkmenleri’nin çoğu ve Horasan’daki Karabayatlar bu boydandır. Bayat boyundan Dede korkut, Fuzûlî gibi büyük edebiyatçılar çıkmıştır. 10. asır başlarında Seyhun nehri civarındaki yerlerinden Maveraünnehir civarında yaşayan Oğuz boylarıyla birleşen Bayat boyu, bu asrın sonlarında diğer boylarla birlikte Hak dini İslâm’ı kabul etmiştir. Yabanlı aşireti 11’ci yüzyılda Selçuklu hükümdarları Tuğrul ve Çağrı beyler önderliğinde Bayat boyu içerisinde Horasan ve İran üzerinden Suriye ve Anadolu’ya geldiler. Halep ve civarında göçebe olarak hayvancılık ve ticaret yapmaya başladılar. Yaz aylarında yaylak olarak Anadolu içlerine Maraş ve Elbistan yaylalarına göçmeye başladılar. Bugün Kayseri sınırları içerisinde bulunan Pazarören’de dünyada ilk milletlerarası Fuar olan Yabanlı Pazarı’nı kurdular. Bu pazar Rusya Çin, Afganistan. Irak. İran, Suriye, Anadolu gibi ipek yolu üzerinde bulunan tüm ülkelerin kumaşlar, ipekler, tarım ve hayvancılık ürünleri, savaş aletleri, halı, tahıl, at, koyun, kürk, yün ve tiftik gibi ürünlerinin satıldığı ve sergilendiği, döneminin tek dünyanın ilk uluslar arası fuarıdır. Memlük Hükümdarı Sultan Baybars’ın 1277 yılında Anadolu’ya yaptığı seferine katılan Muhyiddin İbn Abdüz-zahir’in yazdığı günlükte bu pazara dünyanın her yerinden tacirlerin katıldığı, aranılan her malın orada bulunduğu anlatılmaktadır. Yabanlı pazarı bahar mevsiminin başında kurulan kırk gün süren bir fuardır. Pazarın faaliyeti 14.yüzyılın ilk çeyreğinde sona ermiştir. Aşiret bu dönemde büyük bir ihtimalle Dulkadiroğulları beyliğinin kurulmasına katkıda bulunmuş, Maraş ve Elbistan’ın yeniden iskanına katılmışlardır. 16’cı asır başlarında Yeni İlde yaylaya çıkmaya başlayan Yabanlı aşiretinin en ünlü yaylası Sivas’ın güneyinde Malatya ili Hekimhan ilçesinin Kuzeydoğusundaki Yellüce Dağı yaylalarıydı. Yeni İl Kadılığı ve buradaki aşiretler mali bakımından Sultan 3.(üçüncü) Murat’ın annesi Nurbanu Valide Sultan’ın İstanbul Üsküdar’da yaptırdığı caminin evkafına bağlanmıştı. Bu sebeple bu döneme ait Osmanlı vesikalarında Yeni İlde yaşayan, içinde aşiretimizinde bulunduğu bu topluluğa Üsküdar Türkmeni de denmiştir. Bu topluluk biri Dulkadirliye, diğeri Halep Türkmenleri’ne mensup olmak üzere, iki koldan meydana gelmiştir. Halep Türkmenleri’ne mensup olan kola eskiden beri Yaban Eri, Yabanlı denilmekteydi. Böyle denmesinin sebebi de yazın Yeni İl Kadılığı bölgesinde oturmasından, kışında Halep bölgesine inmesinden kaynaklanmaktadır. Bu kola eskiden Şamlu ve Şamlular adı verilirdi. Şamlu ve Şamlular isminin aşiretimize Anadolu’ya geliş yolumuzun Suriye üzeri olmasından kaynaklandığı için verildiği sanılmaktadır. Aşiretten Kethudalar (vergi toplayıcılar) tarafından devletçe alınan vergisi önceleri Valide Sultanların Üsküdar’da yaptırdıkları camilerin vakfına ait iken, daha sonraları 1690 yıllarında Mekke ve Medine’ye gönderilen surre–haç akçesine tahsis edilmiştir. Yeni İle bağlı oymaklara Haremeyn Uş-şerifeyn aşiretleri denilmesinin sebebi budur. Bu dönemde aşiret, Bayat boyunun Pehlivanlı ve Reyhanlı oymaklarının etrafında diğer oymaklarla (Kuzugüdenli, Beçilü, il-Dileklü, Melek Hacılu, Gözüceklü) birlikte bulunmaktadır. Yabanlı Aşiretinin bu dönem temel geçim kaynağı hayvancılık ve göçebe olmasından dolayı ticarettir. Bu dönem Osmanlı kayıtları, Osmanlı Ordusunun Et ihtiyacını Yabanlı aşiretinin temin ettiğini göstermektedir. Yabanlı aşireti, 17.asrın sonunda hac konvoylarının can ve mal güvenliğini sağlamak maksadı ile Osmanlı Sultanı tarafından Suriye sınırları içerisinde bulunan Rakka vilayetine iskan edilmiştir. Aşiret, Rakka vilayetinin Collap Deresi, Belve ve bugünkü Suriye sınırları ile Belih Nehri civarında yaşamışlardır. Urfa’dan bugünkü Arabistan sınırına kadar olan bölgede hac ve ticaret kervanlarının can ve mal güvenliğini sağlama işi Sultanının fermanıyla Yabanlı boyuna verilmiştir. Aşiret, o zaman bu bölgeyi ve gelip giden kervanları haydut ve eşkiyalardan başarı ile korumuştur. Canları pahasına bu görevi yerine getiren Yabanlı aşireti Osmanlı Sultanın büyük sevgisini ve takdirini kazanmıştır. Bu döneme ait Başbakanlık arşivinde bulunan Halep Muhassal Defteri ayrıntılı bilgi vermektedir. Rakka’ya gitmeden aşiretten ayrılan bir toplulukta bugün Malatya ili Arapkir ilçesine bağlı olan yukarı Yabanlı Köyü’nü kurmuşlardır. Rakka’da kendisine verilen görevi başarı ile yerine getiren Yabanlı aşiretini ödüllendirmek için Osmanlı Sultanı manevî yönden kuvvetli olan aşiret ileri gelenlerinin 10(yıl) süren medrese eğitimine alınmasını sağlamıştır. Bu medrese eğitimden geçenler aşiretin dinî ihtiyaçlarını yerine getirdikleri gibi, kendisinden sonra gelen nesiller içinde çok sayıda öğrenci yetiştirmişlerdir. Tahminen 70-80 yıl süren Rakka iskânından sonra Yabanlı Boyu Adana Sis Sancağı üzerinden bugünkü Kozan, Kadirli yolu ile Anadolu’ya gelmişlerdir. Bu yolculuk esnasında aşiretin bir kısmı Niğde İli Bor İlçesi civarına yerleşmiştir. Sis Sancağı üzerinden Maraş, Akkışla, Felahiye, Topaklı, Kozaklı(Kuzugüden, Kuzugüdenli) boyunca yerleşilerek ve bu güzergah izlenerek bugünkü topraklara gelinmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun, aşireti bu topraklara tarım arazilerinin işlenmesi ve hayvancılık yapılması amacıyla getirdiği düşünülmektedir. Osmanlı sultanlarının deyimi ile bu toprakların şenlenmesi için, Yabanlı aşireti bugünkü yerine iskan edilmiştir. Bu gün Kırşehir ve Nevşehir ili sınırlarında aşirete ait 15 civarında köy bulunmaktadır. Ancak aşiret nüfusu göç nedeniyle şehirlere kaymıştır. Ağırlıklı olarak Kırşehir başta olmak üzere Kayseri ve Nevşehir il merkezlerinde yaşamaktadırlar. ------------------------- Kaynaklar: Prof.Dr.Faruk SÜMER : Oğuzlar –Türkmenler Prof.Dr.Faruk SÜMER : Bayatlar Prof.Dr.Faruk SÜMER : Yabanlı Pazarı Prof.Dr.Faruk SÜMER: Anadolu Türkmen aşiretlerine Umumi bir bakış Prof.Dr.Cengiz ORHANLI: Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin iskanı Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: 18. y.y. Osmanlı Aşiretleri İskan Siyaseti. |