Otomotiv ile geçen bir ömür; Muzaffer Mermer Baştan aşağıya Kırlarla kaplı İç Anadolu’nun tam ortasında uzanan ve 1924 yılında il olan Kırşehir ile birlikte dünyaya gelmiş Muzaffer Mermer. Medrese Mahallesi, tabaklar sokak ta başladığı ve büyük atılımlar ile geçireceği ömrünün ilk adımlarını attığı bu müşfik Anadolu kenti sadece coğrafi olarak değil ticari anlamda da komşu illeriyle dirsek temasını sürekli korumasını bilmiş ve kendisini ayakta tutmayı başarmıştır. Ticaret ve esnaflık kazanının sadece kazanç için değil, aynı zamanda rızık dağıtmak için de kaynaması gerektiğini söyleyen Ahilik kültürünün beşiği olan bu şehir , yeni kurulan bir Cumhuriyetin çiçeği burnundaki diğer illeri kadar yoksul, yorgun; fakat bir o kadar da umutludur. Halkın ekmek yerine evine un götürdüğü bir dönemde yaşar çocukluğunu; babası Hacı Yusuf Ziya ailesinin geçimini dericilik ve dokumacılık ile sağlamakta ve o zamanın üç büyüğü olan İstanbul, Ankara ve Kayseri kentleriyle ticaret yapmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu zor ekonomik şartlar Hacı Yusuf efendiyi ticaret için mesafeler kat etmeye zorlarken; Muzaffer Mermer de eğitim hayatından küçük tavizler vermek durumunda kalır. Devam ettiği İnönü ilkokuluna aile ekonomisine yardımcı olabilmek için Pazartesi günleri gitmemeye karar verir ve kendini dokuma ve deri işlerinin içerisinde bulur. Böylece hali hazırda çok iyi bir hafızaya ve matematik zekasına sahip olan Muzaffer Mermer; mektepte öğrendiği çarpma ve bölme işlemlerini sadece kara tahtada değil; tartılarda ve o dönemin alışveriş merkezleri sayılan Pazar yerlerinde pratiğe dökme fırsatını yakalar. Ticaretle ve ev ödevleri ile ilkokulu başarıyla bitiren Muzaffer Mermer Ortaokul’a kale ilçesinde devam eder. Fakat ticaretin tozunu bir kere kapmıştır. Orta birinci sınıfta okulu bırakır ve coğrafya kitaplarında gösterilen fiziki şartları kendi gözleri ile görmeye karar vererek yollara düşer. Şehir dışındaki ilk tecrübesini babası ile birlikte Ankara’ya gittiğinde yaşar ve memleket’ten aldıkları bakliyat ürünlerinin satılmasında yardımcı olur. Mesafelerin ve yolların birer engel değil, ardında fırsatlar ve yenilikler barındıran birer mefhum olduklarını artık iyice anlamıştır. Bir arkadaşıyla birlikte Zonguldak’a gitmeye heves ederler. Çalışarak biriktirdiği üç beş lirasını cebine koyar ve Celal ismindeki bir ahbabıyla yollara düşer. Bir liman kenti olması ve yer altı madenlerinin merkezi olması sebebiyle geldikleri Zonguldak o döneme ait siyah beyaz fotoğraflar kadar sessiz ve suskundur. Oradaki ilk günlerini iş arayarak geçiren iki arkadaş umutlarla geldikleri bu güzel kent’te deniz manzarasından başkaca bir şey bulamazlar. Nihayetinde Celal ona evini buraya taşıyacağını belirtir ve Kırşehir’e döner. Fakat gidiş o gidiştir. Muzaffer Mermer ise vazgeçmeden arayışını sürdürür ve Kırşehir memuriyet sebebiyle Zonguldak’ta Kırşehir de ki eski bir komşularına bir süreliğine misafir olur. Derken günün birinde hiç tanımadığı teyzesinin oğlu onu Zonguldak’ta bulur ve İş Bankası’nın işlettiği yer altı madenlerinde bir iş bulmasına yardımcı olur. Böylece yerin üç yüz metre altında tam iki buçuk ay boyunca çalıştıktan sonra yapmak istediği şeyin bu olmadığına karar vererek Kırşehir’e döner. Yaşı onyedidir. Oğlunun dönüşünü dört gözle bekleyen annesi Hacı Zemzem hanım çok özlediği oğlunun bir daha uzaklara gitmemesi için Babası Hacı Yusuf Ziya ile konuşur ve ona en uygun kısmet olarak bölgenin vergi memuru olan Şükrü Bey’in tek kızı olan Fatma hanım ile evlenmesini uygun görürler. Görücü usulü evlenen çift eskilerde de Anadolu’da adet olduğu üzere Mermer ailesinin yanında tam sekiz sene yaşar. Bu durumdan çokça hoşnut kalmayan Muzaffer Mermer yıllar içerisinde biriktirdiği para ile kendisine bir ev alır ve eşi Fatma Hanım’ı da yanına alarak Baba ocağından taşınır. Ailesi önceleri duruma kızsalar da kararına saygı duyarlar; hayat acımasızdır ve genç Muzaffer Mermer yeterince zor olan ülke şartlarında hiç kimseye, hatta kendi ebeveynlerine bile yük olmak isteğinde değildir. Küçük yaşlarından itibaren hayatı yollarda geçmiş olan Muzaffer Bey bir şeyin çok iyi ayırtına varmıştır; fırsatlara ulaşmak için mesafeler kat edilmelidir. Kırşehir küçük ve mütevazi bir il’dir; fakat mevcut üretim gücünü ve potansiyelinin komşu diyarlar ile birleştirilmesi konusunda kabuğunun kırılması gerektiğini fark eder. Yıl artık 1950’dir. İller arasındaki ulaşımın üst tarafında yolcu, altında ise yük taşıyabilen kamyonlar ile sağlanabildiği bir dönemdir elliler. Kırşehir’ deki taşımacılık faaliyetleri Kayserili yatırımcıların kurduğu acenteler tarafından yürütülmektedir. Bu küçük şehir o dönemde henüz gelişmemiş olan ulaşımın acısını çekmektedir; zira Tren hattının uzağında kalan Kırşehir’e ulaşabilmek için Yozgat Yerköy’deki istasyonda inmek ve Yerköy Kırşehir arasında çalışan kamyonlardan birine binmek gerekmektedir. Kırşehir’deki taşımacılık faaliyetlerine el atmaya karar verir ve aynı yıl içerisinde Ankara’ya giderek yepyeni 8 kişilik bir minibüs satın alır. Araçla Kırşehir’e dönmek ve taşımacılık işlerini bir an önce başlatmak niyetinde olan Muzaffer Bey aynı hafta içerisinde niyeti ciddi olan bir alıcı ile karşılaşır. Memlekete götürülmek üzere bir Depo’da bekletilen aracı gören bu kişi minibüs’ün kendisinden ziyade lastiklerine talip olur ve aracın üzerinde bulunan 5 lastiğe normal fiyatının iki katının da üzerinde bir teklif sunar. Muzaffer bey şaşkındır; piyasada küçük lastiğin bulunamadığı bir dönemdir. Milli koruma kanunu doğrultusunda usulsuz bir işleme karışmak istemediğinden At pazarında dükkanı olan Kayserili bir ahbabına durumu danışır ve ister istemez ortak olurlar. Gerçek kazancın ancak daha iyi bir yatırım ile değerlendirilebileceğini artık iyice kavramıştır Muzaffer Bey. İlk işi araca büyük lastikler takmak ve onu Bursa’ya götürmek olur. Sanayi’de araca uygulanan çalışmalarda aracın diferansiyeli, motoru ve şasisi değiştirilerek 22 kişilik bir Otobüs’e dönüştürülür ve adına da Yüksel konur. Böylece Otomotiv piyasasında ilk hamlesini gerçekleştiren Muzaffer Mermer Kırşehir’e döndüğünde Yozgat – Yerköy ve Ankara’ya taşımacılık işlerini başlatmıştır. Yolcular önce 50 veya 75 kuruştan taşınmaktadırlar. Taşımacılık sektörüne yeni girmiş olan Muzaffer Mermer hemen bir sonraki yılda Kırşehir Ankara arası işletilecek Posta taşıması için ihaleye girmeye karar verir. Teminatını tamamladıktan sonra başvurusunu yapar ve taşımayı ilk yılında ücretsiz olarak gerçekleştireceğini taahhüt etse de bu işte tecrübeli olan eski rakiplerinden işi koparmayı o yıl içerisinde başaramaz. Kısmeti bir sonraki seneyedir; Muzaffer Bey böylece Ankara’ya hem yolcu hem de günlük posta taşımasını sağlayarak Kırşehir’in en önemli nakliye firmalarından birisi olmak yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Bölgede gelişen nakliye faaliyetleri Petrol istasyonlarının kurulumunu gerektirdiğinden nakliye konusunda yerli ve tecrübeli olan Mermer ailesine Türk petrol’den petrol taşımacılığı için bir teklif gelir. “ iki adet kamyon alın; petrolü siz taşıyın” diye öneride bulunurlar Muzaffer Bey’e. O ise “ Kamyonları birlikte alalım; sadece sizin taşımalarınızı yapalım” diye karşı öneride bulunur. Bu şekilde anlaşılır ve yakıt taşımacılığına da başlanır; fakat iki yıl sonra işi tamamen Türk Petrol’e devrederek sadece Otobüs taşımacılığına konsantre olmaya karar verir. Muzaffer Bey Kırşehir’de ki olanaklar doğrultusunda hareket sahasının daralacağının farkına varmıştır. Ticari imkanlarını genişletebilmek ve o dönemde lise çağına erişmiş olan evlatlarının eğitimlerini daha iyi olanaklar doğrultusunda tamamlayabilmeleri için 1958 yılında Kırşehir’de ki taşımacılık faaliyetlerini kardeşi Rasim Mermer’e devrederken Ankara’ya veya İstanbul’a gelmek konusunda karar vermeye çalışmaktadır. Çocuklarını toplayıp aile meclisi olarak kura çektiklerinde sonuç üç kere İstanbul çıkar. Ortak karar doğrultusunda rota belirlendiğinde Muzaffer Bey Sirkeci bölgesinden bir Hotel ve hemen altında bulunan dört adet dükkanı satın alarak işlerinin büyük bir kısmını İstanbul’a taşır. Kırşehir’de devam ettirmekte oldukları Dodge, Bedford, Enter ve Renault bayilikleri bölgedeki otomobil satışlarının düşük seviyelerde olması sebebiyle atılımlarını piyasanın en büyük dilimini oluşturan İstanbul bölgesinde gerçekleştirmeye karar verir. Böylece Beşiktaş, Balmumcu bölgesindeki benzin istasyonunu satın aldığında Mermerler Otomotiv’in temellerini atarak İstanbul’da ki Otomotiv piyasasına damgasını vurmak konusundaki en önemli hamlesini gerçekleştirmiş olur. Muzaffer Bey Kırşehir’de ki mevcut bayiliklerini İstanbul’a taşımakla ile işe başlar. Showroom’ un bulunduğu Barbaros bulvarı İstanbul’un ve Otomotiv piyasasının hareketliliğine ayak uydurabilecek bir konumda bulunduğundan hem alıcılar hem de Distribütörler açısından göz doldurucu bir pozisyona sahiptir. Satış noktası olarak oldukça avantajlı bir konumda bulunan ve kendisini Otomotiv konusunda İstanbul’ dada kanıtlamaya başlayan Mermerler Grubu böylece ilerleyen yıllarda Mitsubishi’nin mümessili olan Sabancı Grubuyla temasta bulunur ve Mitsubishi’nin İstanbul’da ki tek satış noktası olmak konusundaki talepleri olumlu bir karşılık bulur. Mitsubishi bayiliği ile İstanbul’da iki yıl boyunca büyük bir satış grafiği yakalayan ve marka bilinirliğine katkıda bulunan Mermerler Grubu, diğer bayiliklerin de açılmasıyla birlikte atılımlarını farklı bir markayla ve bu sefer distribütörlük alanında sürdürmeye karar verir. Hedefine Uzakdoğulu bir marka olan Mazda’yı koyan Muzaffer bey ve oğulları; 1985 yılında bu markaya talip olan on dört firma içerisinden sıyrılarak Türkiye pazarı için yeni bir girişim olan Mazda ile Türkiye Distribütörlüğü anlaşmasını imzalarlar. O tarihe kadar Japon arabalarının Türk pazarında satılamayacağını düşünen Mazda yetkilileri Mitsubishi’nin; özellikle de İstanbul’daki satış grafiklerinden etkilenerek Mermerler ile görüşmeye karar verirler. 1986 yılında Mazda 323 Sedan ve hatchback araçları ile Türkiye pazarına giren Mermerler Grubu, bir ilk’e imza atarak Japon binek otomobilini Türkiye’ye direkt getirme cesaretini gösterirler. Araçlar ilk etapta satılmazlar; tüketicinin Uzakdoğu otomobillerine “ Japon işi” önyargısıyla yaklaştığı dönemlerde yaşadıkları zorlukları dile getirdiği bir röportajında “ Yüz araçtan on tanesi satılıyor; doksanını stoğa koyuyorduk” diye belirtiyor Muzaffer Bey. Ciddi sıkıntıların bulunduğu bir dönemden geçip 90’lı yıllara gelindiğinde Mazda Otomobilleri Türkiye pazarında ciddi bir patlama yaratırlar. O yıllarda Mazda 323 ve onu izleyen 626 modeliyle inanılmaz bir satış grafiği yakalayan Mermerler Otomotiv Mazda’yı Türkiye’de iyi bir noktaya getirerek Uzakdoğu otomobillerinin de Batı’da üretilen araçların standardında ve kalitesinde olabileceğini ortaya koyarak Türk Otomotiv pazarında bir ilki başarmanın gururunu yaşar. Türkiye çapında doksan’ın üzerinde bayisi ve servis ağıyla gerçekleştirdikleri çalışmalar meyvelerini verir ve Mazda sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ve balkanlarda da belirli bir noktaya getirilmiş olur. Muzaffer Bey’i tüm bu gelişmeler doğrultusunda kendisini Otomotiv’e adamış bir şahsiyet olarak algılamak yanlış bir düşünce olmayacaktır. Kırşehir’de başlayan ve uluslar arası boyutlarda yankı uyandıran girişimciliği otomotiv dünyasına ve ailesine bir örnek oluşturmuş ve başkalarının “risk” addedip cesaret edemediği kulvarlarda başarı kazanmanın haklı gururunun bir ilke olarak yaşatılmasına ön ayak olmuştur. Onun izinden giden jenerasyonlara bıraktığı miras ile sabırla ve çok çalışmayla sadece Otomotiv sektöründe değil Turizm, inşaat, alışveriş merkezi işletmeciliği veya herhangi bir konuda da başarılı olunabileceğini kanıtlamış bir öncü haline gelmiştir. Tıpkı diğer Anadolu kentlerinin de kendi bünyelerinden yetiştirdikleri atılımcılar gibi Kırşehir de kendisine okul ve cami yatırımı yapan ve Oralsan’ ı kurarak bölge sanayine destek verebilmek için çalışmalarını her zaman sürdürmüş olan Muzaffer Mermer birçok derneğin başkanlığını yürütmüş; 1950’li yıllarda Kırşehir’den politikaya bile atılmıştır. Çok uzun ömürlü göremediği ve alışamadığını belirttiği politika serüvenine sadece Kırşehir’e olan sevdasından ötürü girdiğini belirtmeden geçemiyor ve “ Herkes elinden geldiğince bölgesine yatırımda bulunsa memleketin kalkınmaması için bir sebep kalmaz” diyerek Anadolu kentlerinin yatırımcılara ne derece muhtaç olduğunu vurguluyor. 2005 yılının mayıs ayında ebediyete intikal eden Muzaffer Bey şimdi ozanlar şehri Kırşehir’de FATMA – MUZAFFER MERMER KIZ MESLEK LİSESİ’ nin duvarında asılı duran siyah beyaz gençlik fotoğraflarından izliyor o şirin Anadolu kentini. Okul sıralarından, müsamere salonlarına, şehrin caddelerinden tüm ülkeye; belki de dünyaya yayılan bir türkü olur her adem oğlu gibi onun da hayatı; Neşet Ertaş’ın da söylediği gibi; “ Uzak kaldım gurbet elde derdimsin, Hasretin bağrımda derin Kırşehir…” |
Mekanın Cennet Olsun Ruhun Şad Olsun Muzaffer Amca.....