Yeni Adli Yıl Açıldı2011-2012 adli yılı ülke geneliyle birlikte Kırşehir'de de dün düzenlenen törenlerle başladı. 1 Ağustos 2011 günü başlayan ve yaklaşık 35 gün süren yargıda "toplu izin kullanımı" anlamına gelen adli tatil dün sona erdi. Kırşehir'de de 2011-2012 adli yıl açılış töreni dün saat 09.30'da Adliye Sarayı bahçesindeki Atatürk Anıtı'na çelenk konulması, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başladı.
Adliye Sarayı bahçesinde düzenlenen ve Vali Mehmet Ufuk Erden, Garnizon Komutanı Jandarma Albay Türker Yılmaz, Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci, Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sebati Kudret Saylam, Polis Meslek Yüksekokulu Müdürü Müslim Kılıçaslan, Emniyet Müdürü Metin Aşık, bazı daire müdürleri, sivil toplum kuruluşları tem-silcileri ve adliye personeli ile hakim ve savcının katıldığı törenin açılış konuşmasını Başsavcı Mehmet Şahin yaptı.
Konuşmasına, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası devlet erkinin kullanımını aynı düzlemde yasama, yürütme ve yargı şeklinde düzenlenmektedir. Ayrıca Cumhuriyetin temel niteliklerinden birisi olarak hukuk devleti ilkesini kabul etmiştir” diyerek başlayan Başsavcı Şahin, sözlerine şöyle devam etti: “Cumhuriyetin temel niteliklerinden olan hukuk devleti olmanın başta gelen özellikleri adalet hizmetinin etkin, verimli, hızlı ve tarafsız bir şekilde yerine getiril-mesi, vatandaşların hak arama yollarının açık olması, idarenin eylem ve işlemle-rinde hukukun üstünlüğüne dayanması ve tüm eylem ve işlemlerine karşı yargı yoluna başvurulabilmesidir. Devletin te-melini teşkil eden adalet duygu-sunun tesisi ise toplumun barış, huzur ve refahının ön şartıdır.
“Ülkemizde son yıllarda demokratikleşme, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve AB üyeliği hedefi doğrultusunda önemli reformlar yapılmıştır. Özellikle yargı alanında önemli adımlar atılmıştır. Adalet hizmetinin tam anlamıyla tesisi için bir yandan mevzuatta gerekli düzenlemeler yapılırken bir yandan adalet çalışanlarının nitelik ve nicelikleri artırılmış, bir yandan da adalet hizmetinin verildiği mekan, araç, gereç çağın gereklerine uygun hale getirilmiştir. Atılan bu adımların başarıya ulaşması ve süreklilik kazanması, en alt kademeden başlamak üzere biz uygulayıcıların bu ilkeleri özümsemelerine ve uygulamalarıyla mevzuata yön vermelerine bağlıdır. Yargı mensupları olarak bugüne kadar kat ettiğimiz önemli mesafelere rağmen daha yapacak çok işimizin olduğunu bilmekteyiz. Bizler bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da aynı hız ve azimle ülkemiz ve insanımız adına üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.”
Törende yaptığı konuşmasında hukukun en güzel meyvesinin adalet olduğuna dikkat çeken Adalet Komisyonu Başkanı Şeyhmus Yeşiltaş da özetle şunları kaydetti:
“Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlüklerin korunması, kanun önünde eşitlik, kişilerin ve yönetimin hukuka bağlılığı, hak arama yollarının herkese açık tutulması ve hukukun çağdaş, evrensel standartlara ulaştırılması tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de temel değerleri arasında yer almaktadır. Bu değerlerin eksiksiz olarak hayata geçirilmesiyle hukuk devleti anlayışı tam anlamıyla tesis edilmiş olacaktır.
“Hukukun en güzel meyvesi adalettir. Adaletin iki yönü vardır. Biri müspet pozitif yönü, diğeri menfi negatif yönüdür. Adaletin müspet yönü ölçülü ve hakkaniyetli davranmak, hak sahibine hakkını usulünce ve zamanında teslim etmektir. Bir başka deyişle haklılığını somutlaştırmaktır.
“Adaletin menfi yönü ise hukuku ihlal edenin, suç işleyenin yine usulünce münasip cezaya çarptırılmasıdır. Adaletin tecelli etmesi hukuk devletinin en önemli gayesidir. Kamu vicdanı da ancak adalet tecelli edince tatmin olacaktır. Yürürlükte bulunan mevzuatı adalet terazisinde tartıp, vicdan süzgecinden damıtarak haklıya hakkını, haksıza da hak ettiği cezayı veren, adaletin sağlanmasında emeği geçen tüm meslektaşlarımın ve adliye çalışanlarının fedakarlıklarla inşa edilip bize emanet edilen bu güzel ve modern binamızda yeni bir ivme ve azimle, adalet bayrağını daha da yükseklere çıkaracağına inanıyorum.”
2011-2012 adli yılının açılış töreninde son olarak söz alan Baro Başkanı Gökhan Maraş ise konuşmasında şu andaki kuşağın tarihin kırılma zamanlarından birini yaşadığına vurgu yaparak, Osmanlı İmparatorluğu'nun, batılı emperyalist güçlerin çaba ve entrikaları sonucu 1915'de parçalanmasından sonra; Türk ve Müslümanların yaşadığı bu toprakları işgal ettiğini, işgal edilen bu toprakların, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu yerler olduğunu, dünyanın ekonomi pastasını paylaşamayan batılı emperyalist güçlerin, 1. Dünya Harbi’nin devam eden hesaplaşması için 2. Dünya Harbi’nde yeniden kapıştıkları hatırlatmasında bulunarak sözlerine şöyle devam etti:
“Bugün geldiğimiz noktada, batılı güçlerin karışıklık çıkararak ‘demokrasiyi inşa edeceğiz’ sözüyle işgal ettiği, kan döktüğü bu topraklar, gene Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasıdır. Bu mirası, batılı güçler kendi aralarında paylaşamamışlardır. Dikkat edilecek olursa; Tunus, Cezayir, Yemen, Sudan, Irak ve Afganistan gibi iç karışıklıkların çıkartıldığı bu bölgeler, ya petrol ve doğalgazın çok bulunduğu yerler ya da petrol ve doğalgaza ulaşımın olmazsa olmaz yolu üzerinde bulunan ülkelerdir. Batılı büyük şirketlerin ve ülkelerin sömürü düzenini devam ettirebilmeleri için bu İslam coğrafyasında bulunan ülkelerin, mutlak surette küçültülmesi, parçalanması ve iç isyanlarla meşgul edilmesi gerekir. “Çin, Japonya ve Almanya gibi rekabet gücü yüksek ülkelerin petrole ulaşımını kontrol etmek amacıyla; Irak ve Afganistan işgal edilmiş, Sudan ikiye bölünmüş, Yemen, Libya ve Suriye'de ise iç isyanlar devam etmektedir. Sadece Irak'ta bir buçuk milyonun üzerinde insan öldürülmüş, dört milyon civarında insan yersiz ve yurtsuz bırakılarak ülke nüfusunun çok büyük kısmı dilenci seviyesine düşürülmüştür.
“Somali'ye karşı ilgisiz olan batılı ülkeler, Sudan'ı Hıristiyan ve Müslümanların yaşadığı iki ayrı devlet olarak ayırmışlardır. Her ne hikmetse önemli petrol yatakları Hıristiyanların yaşadığı bölgeye dahil edilmiştir. Sudan'da Müslüman ve Hıristiyanların yan yana yaşamasına razı olmayan batılı güçler, şu anda ayrı ayrı yaşayan Kıbrıs'taki Müslüman Türklerle Hıristiyan Rumların birlikte yaşayabilecekleri bir devlet kurmaya çalışmaktadır. Amaçlarında samimi değildirler. Asıl hedefleri; Kıbrıslı Türklerin ya azınlık olmaları ya da Girit'te olduğu gibi adayı terk etmeleridir. Bu durum ikiyüzlülük ve çifte standarttır. “Emperyalist güçlerin ‘sizi kurtaracağız, demokrasiyi inşa edeceğiz’ bahaneleriyle ülke kaynaklarımızı talan etmelerini önlemek için Türk aydını ve Türk devleti, tüm kurumlarıyla teyakkuz halinde olmalıdır. O güçlerden bize gelen her teklifi ince eleyip sık dokumalıdır. Zira Türkiye, öncelikle petrol yataklarının içinde, petrole erişim yollarının göbeğinde olan bir ülke olduğu gibi; dünyada mazlum olan, sömürüye uğrayan bu coğrafyadaki bütün devlet ve milletlerle tarihi, kültürel ve dini bağlara sahiptir. Özgün bir medeniyetin de temsilcisidir.
“Saldırgan güçlere karşı korunmanın en iyi yolu, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işletmektir. Yasama, yargı ve yürütme dimdik ayakta durmalıdır. Batılı güçlerden bize telkin edilen anayasa, kanun ve kurumsal değişiklikler konusunda dikkatli olunmalı, bu konuda batılı güçlerin ikiyüzlülüğü unutulmamalıdır. Bütün kurumlar uyum içerisinde çalışmalı, devletimizin ve milletimizin tehdit altında olduğu, medyada ve siyaset dünyasında saldırgan güçlerle işbirliği içerisinde olan kişi ve kuruluşların da olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.”
Kırşehir'deki 2010-2011 adli yıl açılış töreni, Başsavcı Şahin, Adalet Komisyonu Başkanı Yeşiltaş ve Baro Başkanı Maraş’ın yeni adli yılın hayırlı olması dileklerinde bulundukları konuşmaların ardından konuklara ikramda bulunulması ile sona erdi.
Çağdaş Kırşehir
|