15/11/2012
Müzik parçaları,daha çok insana hitap
edebilmek,daha çok kazanmak ve daha fazla taraftar toplayabilmek
amacıyla,o farklı kesimlerin hoşuna gidecek, onları harekete
geçirebilecek unsurları da katarak cazip hale getirilmeye
çalışılmaktadır.Bu da" müziğin ruhu dinlendirdiği",dinleyenleri teskin
ettiği,huzura kavuşturduğu,dertlerini unutturduğu"(!)fikrine ters
düşmektedir.Arabesk müziğin,rock müziğin,hip hop müziğin acılarla dolu
sözlerinden çok, ritmini işitir işitmez cezbeye tutulmuş gibi tir tir
titreyen,ter ter tepinen insanlara rastlıyoruz.Hatta müziğin sözleri
başka dillerden de olsa bu fark etmiyor.Masumane bir işin nasıl
zalimane bir hal aldığını apaçık görmek mümkündür.
Şiddet, insanların topluca veya ferden başkalarını
etkileri emirleri altına alarak,onları zapt-u rapt eyleyerek kendisine
ram etmek veya etkisi altına almak demek olan şiddet,müzik gibi
toplumsal hareketlenmeyi kolayca temin edecek olan bir argümanla
yapılırsa daha etkileyici olacağı da kesindir. Bu memlekette ihtilal
olmadan, ihtilal zamanlarında tarafsızlık numaraları çekmek için
çalınan o davudi sesli adamın söylediği türküleri işitir işitmez,
korkudan benzi sararan insanlar da işte o müziğin tesiriyle toplu bir
korku hali yaşaya bilmektedirler.Gerçi bu memlekette ihtilalin ayak
seslerini işitince kabine üyelerinin nasıl koruncaklarını karşılıklı
olarak "üç kulhü ile bir Elham oku yat bir şey olmaz" deyip korkudan
uyku tutmayanların şimdi ne büyük demokrasi kahramanı, ihtilal
savuşturcu olduklarını ibretle okuyoruz.
Milli marşlar, kahramanlık türküleri,mehter marşları da
şiddet için değil bir ulvi maksat için toplu bir heyecan uyandırarak
ortak harekete geçmeyi temin maksadıyla
yazılmışlar,bestelenmişlerdir.Bizim İstiklal marşımız gibi,tarhi bir
dönüm noktasını acı gerçeklerinin ortaya çıkardığı bir kahramanlık
hikayesi olmayanları da vardır.Bir Azeri dost bizim marşımızın"güftesi
abide lakin bestesi zayıf" demesi, her halde kendi marşlarını
bestekarı Üzeyir Hacıbeyli çapında bir bestekarımızın olmadığını
bilmediğindir.Özbekistan milli marşında(milli methiye derler)"altın
vadilerden, verimli topraklardan, mihnetkeş insanlardan" bahseder.
Bunu da Özbek dostlar, biz sizin gibi istiklali kan dökerek,can
vererek değil lotoryadan çıkarak kazandık. Ancak bu kadar olur"
diyerek ifade etmişlerdi.Abdullah Aripov,bestede, müzikalitede belki
zirveyi yakalamış, Üzeyir Hacıbeyli gibi. Ancak güftenin "zayıflığını
söyleyen " kendi insanları azımsanmayacak kadar çoktur."Allah bu
millete yeni bir İstiklal Marşı yazdırtmak mecburiyetinde bırakmasın"
dedirtecek kadar mükemmel olan bu şiiri sırf milli devletin simgesidir
diye aşağılayan, bu yaratıklara ancak acınır.Gerçi şimdilerde dün
Diyarbakır'da olduğu gibi İstiklal Marşımız çalınırken gerekli
hassasiyeti göstermeyen sözde Müslüman tipleri de gördük.Bu gençlerin
elinde malum cemaat gazetesi ile Taraf gazetesi bulunuyordu. Devlet
düşmanlığı dışında ortak noktaları varsa da ben bilmiyorum. Hani Necip
Fazıl" ötelerden habersiz nizama lanet olsun" diyordu ya işte bu
zihniyete de "lanet olsun" diyebilmekten başka şansımız da yoktur.İşte
eğitimin milli olması bu ve bunun benzeri olayları yaşamamak için
lazımdır, gereklidir.
İki müzik öğretmeni, Burcu Taşal ile
Yard.doç.Feyzan Güher Vural ismindeki iki müziğe gönül vermiş
eğitimci bir araştırma yapıyorlar.Aksaray ilköğretim ikinci kademe
yani ikinci dört öğrencileriyle yapılıyor bu çalışma.Çocukların
gelişiminde müzikle gelen şiddetin etkilerini ölçecekler.Müziğin
birleştirici tarafının yanında, şiddeti körükleyen taraflarının da
neler olduğunu tespit edecekler.İki batılı bilim adamı, Anderson ve
Camagey 162 öğrenci üzerine yaptıkları araştırmada, şiddet içeren
müzik dinleyenlerin, bu tür müziği dinlemeyenlere oranla şiddete daha
yatkın olduklarını" tespit etmişlerdir.Akademisyen Feyzan Güher
Hanımefendi bir başka araştırmasında "müziğin yabancı dil
öğretiminde,İngilizce kelimeleri öğrenmedeki etkisini" araştırmış.
"Kolay ezberlendiği, ritmin de katkısıyla hafızada kolay yer edindiği
ve kolayca silinmediği" sonucuna varmıştır.İşte şiddet küfür ve
hakaret içeren müziklerin ritm tarafı onun etkileyiciliğine katkıda
bulunmakta ve kalıcı olmaktadır.Yüz binlerce insan, farklı milletten
ve farklı inançtan ,farklı kılıktaki insanın meydanlara doluşup aynı
tepkiyi vererek sallanmaları da her halde müziğin bu tarafı ile
alakalıdır.
Aksaray ilindeki bu araştırma 1000 öğrenci üzerinde
yapılmıştır. Öğrencilerin %41.6'sı Rap-Hip Hop, %39'u pop, %8.4'ü
arabesk, %4.2'si Türkü, %2.1'i Türk Sanat Müziği, dinlediğini
belirtmiştir. Öğrencilerden en büyük yüzdelik grup "şarkıların
sözlerini anlamlı buldukları için" dinlediklerin belirtmişlerdir.Oysa
bu şarkıların sözleri çoğunlukla küfür,hakaret argo,utanılacak
derecede bayağılık, şiddet ve cinsellik içermektedir.Bu şarkıların
sözlerini" anlamlı bulduklarını" söylemişler.TRT-6'da ilk açıldığı
sıralarda Türk milletine karşı şiddet içeren müzikler çalındığı
söylemişti bazı gazetelerde. Şakilik özentisi sözler içeren şarkılar
çalındığı dilden dile dolaşmıştı. Burada bir hatıramı anlatmak
isterim.1997yılında Özbekistan'da derslerine girdiğim, ailece yakından
tanıdığım, bu sebeple de samimiyetimizin daha fazla olduğu,senli-
benli konuşabildiğim bir Firuze kız vardı.Her zaman, ders içinde veya
dışında, soru sormak için bir bahane bulur,konuşmak için yarışırdı.
Bunu hem merak, hem de diğer arkadaşlarına "bir Türk öğretmenle samimi
olma başarısını kıskandırarak izhar etmek için yapardı. Çünkü bazen
alakasız sorular sorardı. Firuze, bir gün heyecanla geldi.Yeşil
gözlü,sarışın kız yine mahcup bir eda ile, yere bakarak, Tarkan'ın
yeni çıkan kasetini dinlemiş onu duyuracak."Damla !"kız bunların hepsi
senin mi degen nime degen?"(yani hocam kız bunları hepsi seni mi demek
ne demek? Anlatır mısın" demek istiyor) Ben de "kızım ben Tarkan'ı
sevmem, şarkılarını da dinlemem,bu güne kadar da kasetini almadım,
ancak sana o kaseti kim getirdiyse ona sor" dedim.Kaseti cemaat
okulunda görevli bir öğretmen getirmiş.Komşuları olan o adamın
hanımından almış bu kaseti Firuze. Soruyu da ona sormuş, cevabını da
almış. Bir hafta kaçtı.Her gördüğünde başını yere eğip yüzü kızararak
kaçtı.Derslerde dahi arkadaşının arkasına saklanarak söz almadı.Babası
davet etti, evlerine gittim.Aile doktor, karı-koca ve oğuldan ibaret.
Evlerinde sadece bir "hoş geldiniz" dedikten sonra yine kaçtı
Firuze.Her zamankinden farklı oluşu baba da fark etmiş. Lakin olayı
ancak annesine anlatmış kızcağız."Hocamdan utanıyorum böyle bir soru
sorduğum için" demiş. Annesi de" kızım dikkatli ol hocan o sorunun
cevabını biliyordu ancak seni mahcup etmemek için başkasından sor"
demiş diye de tembihlemiş. İşte bir Özbek kızını utandıran sözler.Özür
diledi ,utandı bir daha eski seviyede bir öğrenci olamadı.Hep o
sorunun etkisinde kaldı Firuze.Hep" beni Türkiye'ye götür" diyen
Firuze en son ayrılışımızda dahi yere bakarak el salladı.O utandıran
sözleri sorduğu için.
Bu araştırmanın tavsiyeler bölümünde ise,"müzik
derslerinde,medya okur-yazarlığı dersinde çocuklara müzik dinleme
,beğenme ve müzik seçme zevki aşılanmalıdır.Hangi tür müziklerin
zararlı,gürültü ve bayağı olduğunu seçmelerinde yardımcı olacak
kıstaslar anlatılmalıdır" denilmektedir.
Bu günlerde çok bilmiş romancımız da TV de
"cinsellik içeren şarkılara engel olunmalıdır.Çünkü bunlar kadına
tacizi teşvik ediyor.Dam üstünde un eler tombul tombul... böyle bir
şarkı gençleri tacize teşvik eder".demektedir. İsminin başına
"Ankaralı" kelimesini takarak güya fidayda veya misket türkülerinin
müziğini taklit ederek söyledikleri buraya yazmaya dahi
tiksindiğim,iğrendiğim sözler içeren argo ve belden aşağı ifadelerle
dolu olan müziklerin yayınına engel olunmalıdır.Çünkü bayağılığı
teşvik etmektedir.Bu tür müziğin hastası olan baba neyin bayağı ,
neyin kaliteli olduğunu nasıl anlatabilir ki?
Dünün asker türküleri bir asaleti temsil ederdi.
Askerdeki sevdiğine, eşine hiçbir kız veya gelin "O şimdi asker, canı
neler ister, uykuda mevlam beni ona göster"bayağılığını
söylememiştir.Asker de duygularını;
Sana sevgiler Döndü'm
Aşkından yanıp söndüm
Göz yaşım damladı kağıda
Yeni eğitimden döndüm
Bu gibi güzel ifadelerle anlatır. Yazdığı mektubun,
ana-baba tarafından okunacağı,komutanlar tarafından da kontrol
edileceği için duygularını ancak mektup kağıdının bir ucunu yakarak
belirtirdi.Bu "ben zorluklar içindeyim ve senin aşkınla yanıyorum"
anlamlarına gelirdi."Yine yakmış yar mektubun ucunu,askerlikte sevda
çekmek zor diyor" diye de ifade edilirdi.
Gençlerimize kendi öz müziğimizi sevdirmeliyiz. Bu
hususta birinci görev ana-babaya,sonra devlete düşmektedir.Okullarda
ne işe yaradığını hala kimsenin çözemediği bir mandolin öğretme
işinden vaz geçilerek , hem öz müzik enstrümanlarımızın çalınması
öğretilmeli, hem de bir seçme zevki aşılanmalıdır.Bu görevde
ana-babadan daha tesirli olacağına inandığım öğretmenlere daha çok iş
düşmektedir.Galatasaray lisesi müzik öğretmeni olan Candan Erçetin'in
öğrettikleri ile, mandolinden başka müzik aleti bilmeyen adamın
öğrettikleri bir olabilir mi? Yahya Kemal'in edebiyat öğretmenliği ile
hayatın bir şiir, bir hikaye yazmayı bırakınız okumamış, düz cümlenin
yüklemini başta arayan edebiyat öğretmenin öğrenciye verecekleri, ölçü
ve endazeye sığar mı? Önce öğretmenler, müzik öğretmenleri, şartlanmış
belli bir müzik türünü siyasi tercihi ile özdeşleştirerek,
bağnazlaşmış olmamalıdırlar.
Şarkıların sözlerini, iyi telaffuz edemeyen,itici
olan,zevksizlik aşılayan şarkıcılar da var elbette.Türk Saat Müziği
parçalarının rağbet görmesini paraya tebdil etmek için bu işe soyunan
şarkıcılar( ki bunlar gerçek anlamda da soyunarak bu işi icra
ederler),yanlış telaffuz ederek bu müziğe karşı bir iticilik rolünü de
üstlenmektedirler.
Söyleyemem derdimi kimseye,
Derman olmasın diye.
Şu inleyen kalbimin sesini,
Ağyar duymasın diye.
Bu şarkıdaki "ağyar" kelimesini dansözlükten gelme
bir şarkıcı "o yar" diye okumaktadır.O yar duymasa aşkın ne önemi
olabilir.O yardan başkası yani"ağyar" duymayacak.Derdine O yardan
başkası derman olamaz, olmasın istemektedir.Çünkü aşıkın ilacı
maşuktadır.Bir başka hafif müzikten gelen bir kadın şarkıcını kızı da
"ayar" diye okuyarak bu işin tadını kaçırmaktadır.Sadece Müzeyyen
Senar,Zeki Müren ve Bülent Ersoy doğru vurgu ve telaffuzla
okumaktadırlar.Bu ve benzeri durumlar o tür müziğin tercihinde elbette
etkili olacaktır.Kötü okuyanlar itici,hoş terennümlü ve telaffuzlu
olanlar imrendirici özendirici olacaktır.Hani Neşet Ertaş'ın
ifadesiyle"kalpten kalbe gider,gönülden gönüle, yol gizli gizli" der
ya işte gizli yol,sevgililerden başkasının bilemediği yoldur.
Türk Halk Müziğimizin derleme olanları ne kadar
asil duyguların tercümanı ise, beste olanlar da bestekarının
anlayışına uygun olarak o kadar bayağılaşmaktadır.İşte "dam üstünde un
eleyen" gibi.Ayrıca bir TV 'de alt yazıyla şu ibare geçmekteydi, " şu
Kürtçe türküyü" istemektedir seyirci.Kürtçe ezgi,Kürtçe şarkı,Kürtçe
nağme,Kürtçe terane,Kürtçe uzun hava,Kürtçe müzik olabilir ancak
Kürtçe Türkü olamaz.Çünkü Türküler ,Türk olanların duygularının aşikar
edildiği müziktir.
14-10-2012-ANKARA
SEFER AŞIR ERASLAN