Duran Erdoğan
duranerdogan1947@gmail.com
KÜFÜR OLARAK ALGILANMAYAN ARGO YARENLİKLER !
26/12/2012 Küfür anlamına gelmeyen;
günlük konuşmanın adeta normal bir parçası gibi algılanan ‘argo’ kelimelerden
oluşan yarenliklerden bahsetmek istiyorum. Kültürümüze,
daha çok köy kültürüne girmiş bu sözler, yarenlik tavında ve tadında kabul
gören pek çok kelime ve ayrıntı halk arasında bol kepçe kullanılmaktadır.
Muhafazakâr
bir yörede yaşayışımız dikkate alındığında, yazarın ‘kılı kırk yararak’
yazdığını düşünmeyenlerimiz var: “Bu da yazılır mı, ne kadar ayıp?” diyenler ne
kadar haklı ise; o kültürün yaşanılmışlığını düşünen yazar da kaleme alıp
gündeme taşıdığı bazı konuların ‘ayıp, günah ve kusur’ sayıldığını iyi bilir. Bu
kültürün yaşanması ve yaşatılması için sarf ettiği çabanın aşağılanacağını ve
yok hükmünde değerlendirileceğini de bilerek risk alır.
Bazı
düşünür ve bilim adamlarından bizlere miras, arşivlerde -edebî ya da argo- bazı
yazı örnekleri ve cilt-cilt kitaplar bile var. Örneğin bunlar: ‘mizah,
karamizah, güldürü, düşündürü, taşlama, başlama, sitem, dokundurma, değdirme, oturtma, fıkra, yarenlik,
öykü, anekdot vs.’ gibi konu başlıklarıyla günümüze kadar gelmiş.
Zaman-zaman
‘kültürel mirasımızı mizah tarzıyla sizlere ‘bir demet gül’ gibi sunuyorum. Bunu yaparken de kimi yerini bazen kendim
‘bipleyip’ kimi yerini ‘…….’ geçip, kimi yerinde de ‘anlarsınız ya!’ diyerek,
aklımca sansürleyip; bazen de “kızım
sana diyorum; oğlum sen anla!” göndermeleriyle mesajı vermeye çalışıyorum. Bana
kalırsa orada söylenen kelimenin kullanıldığı ortamdakini (orijinalini) aynen
yazmak ve yansıtmak, yazıya çirkinlik değil, güzellik katmaktadır. Gel gör ki
toplum olarak o kelimeyi hem kullanıyor, hem ayıp saymıyor ve hem de yazıda kullanıldığında
yazarı ayıplıyorsak; bu bizim başka dünyada ya da başka kültür katmanlarında
yaşadığımız anlamına mı geliyor, bilemiyorum?
Doğaçlama ‘anı, anekdot, derleme’ yazan bir
kültür yazarı olarak, elbette verdiğim örnekler akılcı ve kalıcı olsun-argo tabir
caizse-‘cukkada yerine otursun’ istiyorum.
Konuya açıklık getirmek için sadede gelerek, yer darlığı nedeniyle şu
iki örneği buyurun birlikte okuyalım:
DESTUR ÇEK HADİ SIÇ DA GEL!
Şehirli
bir gencin ilk kez yolu bizim oralarda bir köye düşer. Hatta bir gece de
muhtarın evinde yatmak zorunda kalır. Muhtarla karısı tüm hünerlerini
sergilemişler, ‘iyi misafirperverlermiş!’ denilsin amacıyla adama yedirmişler,
içirmişler. Gene yedirmişler, gene
içirmişler. Misafir de beleşe konmanın rahatlığıyla ‘saman elin ama samanlık
benim’ dememiş; malı götürmüş. Ortaya konanları silmiş, süpürmüş; yemiş de
yemiş. Allah ne verdiyse mideye karıp-katıp doldurmuş. Bir süre sonra ‘mide
fesatı’ndan kıvranmaya başlamış. Tuvaletin yolunu sormuş. Muhtar, misafirin
yüzünün ekşimesinden, karnını tutmasından ‘yüznumarayı’ kastettiğini anlamış: “Köylük yerde öyle asri şeyler ne gezer
beyim?” deyip, misafirin eline bir ibrik* tutuşturup, eliyle işaret ederek “damın
götüne geç!” demiş.
Damın (evin) arka tarafına geçen şehirli
genç, pantolonunun düğmesini alel-acele çözüp oturmuş; ki, iki elinde iki
testiyle taze bir gelinin kendine doğru salına-salına geldiğini görür-görmez; bir elinde topladığı uçkuru, diğerinde ibrik,
hacetini tam def’edemeden evin önüne hızla koşar. Muhtar durumu öğrenince,
“madem itiyat ettin (çekindin) yüzünü duvara döneydin” der. Şehirli genç: “O
zaman da popom tümden açıktan kalır, görülür.” deyince; muhtarın anası
misafirini rahatlatmak için lâfa karışır: “Kele gadasını aldığım, kim nerden tanıyıcı
senin götünü. Boşuna gendine eziyet etme!
Dön yüzünü duvara, destur çek, hadi sıç da gel !” der.*(A.Erdemir’den
alıntıdır) KİBARLIĞI AYIPLAYANLAR VAR!
Hep
anlatılır ya bir de benden dinleyin bakalım: Hemşerilerimizden birisi
İstanbul’da dolmuş şoförlüğü yapıyor. Bir başka hemşerimiz de yine İstanbul’a
yerleşmiş ve aklınca topluma uyum sağlamaya, kibar olmaya, sosyeteye girmeye özen
gösteriyormuş. Öyle ya kibarlığın mektebi yok ki! Dolmuş’ta yolcu ile sürücü arasındaki konuşma
aynen şöyle:
Yolcu: “Şoför bey! Lütfen beni marketin
önünde indirir misiniz, rica etsem!” diyor. Kibarlığı görgüsüzlük sayıp yolcuya
yakıştıramayan şoför : “Ne yalvarıp
duruyon gıı, alen de alenek!” diyerek, cevaplıyor.* * (Alenmek: Durmak,
beklemek)
Sözün özü: Bu örneklerdeki olayları eğer
sizler yazıp okurla buluştursaydınız; acaba nasıl bir ifade ve yöntem kullanırdınız,
merak ediyorum? Ben ancak bu kadar
becerebiliyorum. Sürçü lisan için aff’ola!
Hoşça
kalınız.
DAVETİYE:
Siz değerli
dostlarımı yenilenen Duran ERDOĞAN Kişisel Web Sitemi ziyaret etmeye davet
ediyorum. Giriş serbest, ikramlar
ücretsizdir. Adresimiz: http://www.duranerdogan.com Buyurunuz, bekliyorum efendim.
Duran
ERDOĞAN Kırşehir
Anekdotları Yazarı http://www.duranerdogan.com
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ÖKÜZÜN VASİYETİ - 22/04/2014 |
BİR BÖLENİN HIRSI ve HINCI! - 15/04/2014 |
VERGİ HAFTASI - 08/04/2014 |
BU YEREL SEÇİMİN KAZANANI MİLLET OLSUN - 01/04/2014 |
UNUTMAK ve NANKÖRLÜK - 24/03/2014 |
EĞRİ YOLDAN SAPMAYANIN VAY HALİNE! - 16/03/2014 |
BENİM BELEDİYE BAŞKANIM BÖYLE OLMALI - 18/02/2014 |
KIRŞEHİR HALK KÜLTÜRÜNÜN SESİ YAREN TV BİR İNCİDİR - 01/02/2014 |
MUCUR ve HAVALİSİ SOSYAL YARDIMLAŞMA KÜLTÜR DERNEĞİ - 05/01/2014 |
Devamı |