Duran Erdoğan
duranerdogan1947@gmail.com
YALAN !
05/01/2013 Yanımızda, elimizde,
dilimizde, cebimizde hiç eksik etmediğimiz; bizimle kaynaşıp-bütünleşmiş,
bizimle özdeşleşip, bizimle hemhal olmuş ‘altından da kıymetli’ bir hazineden(!)
söz etmek istiyorum: Yalan! Çoğu kez yol arkadaşımız, sırdaşımız, can
simidimiz, tek dayanağımız, kurtarıcımız, kurtuluşumuz, umudumuz, güvencemiz,
aşkımız, sevgimiz, sevdamız, şartımız, şarkımız-türkümüz olur. Hatta ‘haşâ ve
kellâ’ en büyük de odur… ‘Yaşam Kültürümüzdeki baş tacımız’: Yalan! ‘Yalan’ konusunda aklıma gelenleri şöyle bir sıraladım
da ‘jet hızıyla’ ne yalanlar geldi-neler geçti şu yıllanmış ve yaşlanmış kel kafamın
içinden… Bizim Köylü Kadıoğlu “Aşağı Mahallede bir yalan söyledim, Yukarı
Mahalleye geldim. Kendi yalanıma kendim
de inandım” derken fantezi yapmıyormuş; inanın, bu yalan değil… ‘Yalan’dan kim
ölmüş deyip, hem de bazen öyle bir desteksiz atıyoruz ki kâinatı bilmem kaç
şiddetindeki depremden de daha fevkalâde sarstığımızın farkında bile
olamıyoruz. Hani ‘Maya Takvimi’ne göre
2012’nin Aralık ayında kıyamet kopacaktı. Koptu mu? Bu işin sözde uzmanları yalanı
‘sarı-kırmızı-pembe-beyaz ve sair’ renklerle masum ve mazûr gösteredursunlar;
yalan hemen her zamanda ve her zeminde ‘muzır’dır. Çünkü “yalancının mumu
yatsıya kadar yanar”mış. Sorun çözülüp,
somut sonuca ulaşıldığında; ‘hakikat’ gün ışığı gibi ortaya çıkıp, içinde
yaşadığımız medenî alemde, nev-î şahsına münhasır görüntüsüyle şöyle
endamlı-endamlı çıplak gezerken; ‘hakikatin’ çepeçevre kuşattığı güzîde güneş
karşısında ‘yalan’ buram-buram terleyip erir. Bazen ‘bomba’ olur elimizde
patlar. Bazen ‘balyoz’ olur, alnımızın şakında çakar. Bazen ‘zehir’ olur, tüm
hayatımızı mahveder. Bazen ‘minare’ boyunda, bazen ‘gökdelen’ kadar yükselip
devrilir, altında kalanlara ‘kıyamet’ azabı yaşatır. Ama ne hikmetse meyvesi
acı, kendisi yine de tatlıdır’ yalanın… Vay be! Ne kadar marifetli ve maharetli
‘mübarek!’miş şu bizim yalan… Yalandan kim ölmüş! At, fırlat gitsin… Bari
‘memleketin gözü bir fırlama’ görsün, deriz gırgır olması için. Demişiz de, bir
türkü tutturmuşuz bile: “Aslı yok yaylasında bin koyunum var benim”. Bu da bir
şey mi? “O yalan, bu yalan; fili yuttu bir yılan, bu da mı yalan?” Kimi zaman
şiir olmuş “//Eşeği saldım çayıra/Ola ya karnın doyura/Gördüğü düşü hayıra/
Yoranın da avradını// demiş Kazak Abdal dizelerinde yalancılara. Zeki Müren
söylüyor ‘Sahibinin Sesi’ eski plakta:// “Unuttum” dese dilim;/ Yalaaan/
Yalaaaaan/ Billâhî yalan/ Vallahî yalan// Politika(Siyaset) yalanla, hem de çok
büyük yalanla yapılıyor; seçimler yalanla kazanılıyor. Ticaret yalansız olmaz
zannediliyor; ayıplı, kusurlu, hileli mallar yalan yere yapılan yeminlerle
satılıyor. En ciddî akademik teoriler, tezler, tartışmalar, atışmalar bile
yalan üzerine kurulu verilerle basit ve bayağı çıkarlar uğruna ters yüz
edilerek kamu oyunun gündemine getiriliyor.
Sadede gelelim: İtikadımızca üç
yerde yalan söylenilmesinde sakınca yokmuş: 1. Harpte, düşmana esir
düşüldüğünde. 2. Birbirlerine hasım iki dargın
komşuyu barıştırmak için. 3. Birden fazla evli olan erkeğin, rızasını sağlamak
ve gönüllerini hoş tutmak için hanımlarına karşı.(Nasrettin Hoca’nın “mavi
boncuğum kimdeyse onu daha çok seviyorum” dediği gibi) Burada parentez açıp bir
ekleme yapalım: İslâm alimleri gûyâ buna
bir dördüncüyü ilâve etmişler: Söylenildiğinde
“Kimse mağdur olmuyorsa” o da ‘yalan’ sayılmazmış. Örnek: Fakir
birisinin evine misafir olan karnı acıkmış zengin bir adamın “tokum” diyerek
yalan söylemesi; ortaya çıkaracak bir şeyi olmayan fakirin de yemek yedirmek
için ısrar ederek ‘yalan’ söylemesi gibi… Sözün Özü: Başkalarına ‘iştah-ı
afiyetle’ abartarak kasıla-kasıla söylediğimiz, ancak kendimize karşı silah
olarak çekildiğinde yüksek sesle ‘yalan söylemek yasaklanmalı’ dercesine
‘isyan’ ettiğimiz, söyleyenden de nefret ettiğimiz; hem bu dünyada, hem de
rûz-î mahşerde bile ‘yalancıları’ affetmeyi düşünmediğimiz, yalan mı? “Öğünmek
gibi olmasın, ama ‘şu yalancı dünyada’
meğer ben de sahiden ne kadar yalancı imişim, biliyor musunuz? Bu özelliğimin farkına yeni vardım” dediğimiz
anda; inanın bu tevazûmuz,
dürüstlüğümüzün tanığı olacak ve bizleri mütevazîleştirecektir, eminim. Yalan
kurgular üzerine düzenlediğimiz yaşantımızda; Allah’ım taksiratımızı, umarım ve
dilerim affeder. Hoşça kalınız. DAVETİYE:
Siz değerli
dostlarımı yenilenen Duran ERDOĞAN Kişisel Web Sitemi ziyaret etmeye davet
ediyorum. Giriş serbest, ikramlar
ücretsizdir. Adresimiz: http://www.duranerdogan.com Buyurunuz, bekliyorum efendim. Duran
ERDOĞAN Kırşehir
Anekdotları Yazarı http://www.duranerdogan.com |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ÖKÜZÜN VASİYETİ - 22/04/2014 |
BİR BÖLENİN HIRSI ve HINCI! - 15/04/2014 |
VERGİ HAFTASI - 08/04/2014 |
BU YEREL SEÇİMİN KAZANANI MİLLET OLSUN - 01/04/2014 |
UNUTMAK ve NANKÖRLÜK - 24/03/2014 |
EĞRİ YOLDAN SAPMAYANIN VAY HALİNE! - 16/03/2014 |
BENİM BELEDİYE BAŞKANIM BÖYLE OLMALI - 18/02/2014 |
KIRŞEHİR HALK KÜLTÜRÜNÜN SESİ YAREN TV BİR İNCİDİR - 01/02/2014 |
MUCUR ve HAVALİSİ SOSYAL YARDIMLAŞMA KÜLTÜR DERNEĞİ - 05/01/2014 |
Devamı |