Duran Erdoğan
duranerdogan1947@gmail.com
SABIR
25/02/2013 Aşağıdaki iki
anekdotu dikkat, rikkat ve sabırla okuyup, mantık süzgecinden de geçirirseniz; haklılığımı
anlayacak, vermeye çalıştığım mesajın evrenselliğine tanıklık edeceksiniz, eminim…
EMMİ
NERELİSİN? Kırşehir yöresinde çok kullanılan ve deyim
olmuş bu anekdotu yarenlik tadında ve tavında sizlerle paylaşmak istiyorum. “Elçiye
zevâl olmaz”, aldığım gibi satıyorum (naklediyorum). Adamın birisi kumaş satan bir manifaturacı
dükkânına girmiş. Mevsim kışmış. Dükkân sahibi önündeki mangalda ısınıyormuş.
Ateş de oldukça küllenmiş, yani sönmek üzereymiş. Müşteri mal sahibine hoş
görünmek ve bir hizmet yapmak maksadıyla eğilmiş, mangaldaki ateşin korlarını
çoğaltmak için kuvvetlice üflemiş. Küller dükkânın her tarafına dağılmış.
Mallarının zarar görmesine canı sıkılan dükkân sahibi patavatsız müşterinin
yüzüne gayet sert bir şekilde bakarak: “Emmi nerelisin?” diye sormuş. Küllerin kumaşların üstüne uçuşmasına ve
tezgâhtaki pırtıları* kirletmesine çok üzülen müşteri dükkân sahibine: “Emmin
eşşek olduktan sonra, nereli olursa olsun!” diyerek başını önüne eğmiş. Not: Bu kıssa (öykü): anonim (*)Pırtı: Manifatura, kumaş.
APTAL! HER KUŞUN ETİ YENMEZ… Anlatacağım bu anekdot, genç, dinç, bekâr
ve de yakışıklı olduğum günlerimle ilgilidir… Yaz aylarındaki bir pazar tatili
günüydü. Serin, sakin, havalı, nezih bir yerde dinlenmek, vakit geçirmek için
Belediye Otobüsüne atladım ve Çankaya Köşküne doğru yola koyuldum. Günümüzde
neredeyse üstünde kuşların uçmasına bile izin verilmeyen köşkün bahçesi,
1960’lı yıllarda hafta sonları halka açık olur, piknik de yapılırdı. Bu zorunlu
açıklamayı yaptıktan sonra şimdi anlatacağım konuya dikkatinizi çekerim. Otobüsün arka tarafındaki sahanlık
denilen bölümde ayakta yolculuk ediyorum. Öğle sıralarıydı, Kavaklıdere
çöküğüne (çukuruna) gelen otobüste fazla yolcu da yoktu. Sahanlık kısmında
benden başka 30 yaşlarında güzeller güzeli bir bayan, (ala-bula) boyalı giysisinden inşaat (dekorasyon) boya ve badanacısı olduğu anlaşılan yolcu ile birkaç
kişi daha var. Bayan sıcaktan bunalmış olmalı; ki, üst tarafındaki kısa kollu
japone giysisini çıkarıp kolunun üstüne attı. Omuzlarına iplikle bağlanmış
askılı dekolte elbisenin arkası neredeyse beline kadar açıktı. Önden bakılınca,
yarısı dışarı fırlamış göğüslerini ‘gere-gere’ sanki kamuya mal (servet) beyanında
bulunuyordu. Diğer elindeki yelpazeyle de yanaklarına serin hava veriyordu. Faltaşı gibi açılan gözümdeki siyah
gözlüğümün altında, bu yarı çıplak dilberi ‘ciğer görmüş hırsız kedi gibi’
dikiz etmemem için kör olmam gerekirdi. Arka köşeye yaslanıp, piyasa yapan
fıstık-î yeşil gözlü yosmaya kerhen kilitlendim. Baktım! Donmuş adam heykeli gibi, bir müddet öylece
bakakaldım. Bu arada yanımdaki inşaat boyacısı (amele) kadının tutunduğu direğe
yapıştı. Kolunu yavaş-yavaş kadının koluna sürmeye ve otobüs sallandıkça da
kadının tombul koluna-fırça çekercesine-sürtünmeye başladı. Aklınca perdah
(kur) yapıyordu. Kadın elindeki eşyalarını sol kolunun üstüne attı. Tutunduğu
direkten kendini emniyete aldıktan sonra; yaratana sığınıp var gücüyle badanacının
suratında tokatı (şaplağı) şaklatırken: “Aptal! Her kuşun eti yenmez!” diyerek,
avazı çıktığı kadar bağırdı. Otobüs durdu, trafik karıştı, polis ekip
otosunun sireni çalarken tecavüzcü çapkın boyacı kaçacak ve girecek delik
aradı. Beni sorarsanız, “Hacı Bektaş-ı Velî Hazretlerinin ‘eline, beline,
diline sahip ol!’ felsefesini ilke edin”, diyen büyüklerimin tavsiyelerine ‘sadık
kalıp-kalmama ikilemi içindeki nefsimle’ o anda mücadele ve müzakere
halindeydim. Siyah gözlüğümün desteği ve
anlık sabrımın dirayetiyle, şeytanî duygularımı hadım ederek beynime
hapsettiğim için ‘yıkılmadım-ayaktayım’ çok şükür. Sözün
özü: Okumamış (ümmî) de olsa, Anadolu’da bazı insanlar ‘âlim’ değil; ama ‘ârif’
olarak saygınlık görmüşlerdir. Örneğin: Tüm
ömrünü Mucur-Kurugöl’de geçiren dedem Ali Çavuş, hemhal olduğu öz kültürüyle
pekiştirip-yoğurduğu deneyimlerini-tıpkı- altın tabakta sunarcasına gençlere aktarırdı.
İlimde eksiğini telafi edenler, dedemi Türkmen kocası ‘bilge kişi’ mertebesinde
önemserlerdi. Dedem öleli 60 yılı geçti, ama anlattıkları ve aktardıkları ‘faydalı
ilim' olarak yörede halen konuşulur. Evliyâ olmak, âlim olmak, ârif olmak her
babayiğite kısmet olmuyor. Bu meşakkatli yolda ‘sabırla gidilmedikçe’ hiçbir
hedefe varılmıyor… Ben evliyâ, âlim veya ârif
değilim, ama başarıya sabırla pekiştirdiğim azimle eriştim. Çünkü:
‘sabrın sonundadır başarı ve selamet’ diyerek, yazımı noktalıyorum. Hoşça kalınız. DAVETİYE:
Siz değerli
dostlarımı yenilenen Duran ERDOĞAN Kişisel Web Sitemi ziyaret etmeye davet
ediyorum. Giriş serbest, ikramlar
ücretsizdir. Adresimiz: http://www.duranerdogan.com Buyurunuz, bekliyorum efendim. Duran
ERDOĞAN Kırşehir
Anekdotları Yazarı http://www.duranerdogan.com
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ÖKÜZÜN VASİYETİ - 22/04/2014 |
BİR BÖLENİN HIRSI ve HINCI! - 15/04/2014 |
VERGİ HAFTASI - 08/04/2014 |
BU YEREL SEÇİMİN KAZANANI MİLLET OLSUN - 01/04/2014 |
UNUTMAK ve NANKÖRLÜK - 24/03/2014 |
EĞRİ YOLDAN SAPMAYANIN VAY HALİNE! - 16/03/2014 |
BENİM BELEDİYE BAŞKANIM BÖYLE OLMALI - 18/02/2014 |
KIRŞEHİR HALK KÜLTÜRÜNÜN SESİ YAREN TV BİR İNCİDİR - 01/02/2014 |
MUCUR ve HAVALİSİ SOSYAL YARDIMLAŞMA KÜLTÜR DERNEĞİ - 05/01/2014 |
Devamı |