Duran Erdoğan
duranerdogan1947@gmail.com
SİYASİ YAZI YAZMAK SİYASET YAPMAKTAN ZOR!
24/03/2013 Bazı gönül
dostları: “Senin siyasi kişiliğin, siyasi kimliğin yok mu? Meydanlar yavaş-yavaş ısınıyor. Bildiklerini
ortaya koy:” diyorlarsa da, yine de
sevmiyorum-sevemiyorum şu siyasi yazıları yazmayı... Elbette benim de siyasi
görüşüm, tarafı olduğum ‘siyasi’
anlayışımın temsilcisi, oy verdiğim bir partim var. Fakat ‘eğitim-kültür’
içerikli yazılar yazan köşe yazarı olarak ‘tarafsız’ ya da ‘kararsız’ görüntüsü
vererek herkese objektif yaklaşmak zorunda olduğumu sanıyorum. Zira beni güncel
siyasî yazılar yazmaya teşvik eden okurlarıma da hak vermiyor değilim. Zaman-zaman çizgimin dışına çıkıp görüş beyan
etsem ne kaybederim? İçeriğinde hep muhabbet, eğitim ve kültür
olan yazılar yazdım. Fikirlerim beğenilse de-beğenilmese de okurlarım 45 yıllık
yazı hayatımda beni böyle tanıdı, bu
görüşlerimle beni hep böyle değerlendirdi. Ne yalan söyleyim; siyasî, bir başka
deyişle ‘politik’ yazı yazmak, her halde politika yapmaktan daha zor geldi
bana. Bu nedenle siyasî yazı yazmayı sevemedim. Çünkü -tabir caizse- “davul
benim omuzumda, tokmak taraftarı göründüğüm parti adayının elinde olacak”
kanaatini taşıyordum. Siyasete destursuz daldığım an, istemesem de ‘kara’yı ‘ak’
görerek, yalanı ve yanlışı, belki de vicdanen müsterih olmadığım tabloların
cazibesini savunabilirdim… Damat Ferit Paşa’nın ya da bir başka
ünlünün; meselâ yakın tarihte ‘birkaç kere gitmiş gelmiş’ Süleyman Demirel’in iktidar
olduğu döneme ilişkin ‘kimi lehte, kimi aleyhte’ binlerce yazı var arşivlerde...
Bu gün bu yazıları kaç kişi açıp yeniden okuyor dersiniz? Keza devrini tamamlamış,
gündemden düşmüş, günü birlik
siyasetçiyi veya onun siyasî ilkelerini ön plana çıkaran yazı yazsam, kime ne
yararı dokunur ya da ülkem bundan ne kazanır? Bu havanda su çalkalamaya benzer. Yağı çıkmaz,
yoğurdu olmaz… Cumhuriyet tarihimizdeki partiler yelpazesine, dahası günümüzde
faaliyet gösteren siyasi partilere baktığımızda bir alay parti var. Bunların
bile pek çoğu barajın altında kalan ya da solda sıfır oy alan ‘teferruat ve
küsûrat’ tabela partileri değil mi? Yeri gelmişken bir anekdotu sizlerle
paylaşmamın doğru davranış olacağını sanıyorum: Geçtiğimiz yerel seçimlerde,
aynı partinin aday adaylarının bilinmeyen ilginç taraflarını değerlendiren bir
yazı dizisi hazırlamıştım. Aklımca,
listeye giremeyecekleri ilklere aldım ve birinci kişiye ilişkin röportajı
yayımladım. Posta kutuma ertesi günü gelen isimsiz bir mektupta özetle şöyle
deniliyordu: “Röportajını yaptığın kişi, hırsız, namussuz, şerefsizin birisi...
Bu yönlerini de araştırıp yazman gerekirdi.
Böyle birisiyle röportaj yaptığın için, sen de aynısın.” Buyurun bakalım! Benim yerimde siz olsanız;
“öyle gizli-gizli, minder dışında ‘kaypak’ perdah yapma… İsmini yazmaktan
çekinen kalleş herif! Erkeksen çık ortaya, kozlarımızı meydanda paylaşalım! ”
demez misiniz? Aldığım bu çirkin tepkiden sonra, konuya
tersinden bakacak olursak; bu güne kadar yazdıklarımdan hep övgü, tebrik ve
teşekkür aldım. Ne yalan söyleyim kendimle gurur duydum ve mutlu oldum. Gel gör
ki, işin bir ucu siyasilere dokundu mu zaat-ı şahanelerine yazı beğendirmek, ‘deveye
hendek atlatmaktan’ daha zor… Gönül
ve oy verdiğin partinin adaylarının ve yönetimdeki temsilcilerinin seni kolay
ve ucuz lokma sanması; fanatik partililerin de “o bizim adam!” diyerek, seni ‘kiralanmış
kâtip’ sayması, partilere yakınlaşmayı değil;
bana bu ortamdan uzak durmayı tercih ettirdi. Özellikle akîl adamların
meydanları boş bırakıp -nev-î şahıslarına münhasır kurallarla- kendilerini şartlandırıp, içine kapanmaları
hiç de doğru değilmiş. Meydanlara çıkıp doğruları gümbür-gümbür
konuşmalılarmış. Ben bunu bu yaşıma gelince öğrendim. Biraz geç öğrendim, ama siz varın erken
öğrenin… Çünkü sizin beğenip onayladığınız,
alkışlarla yücelttiğiniz, omuzlarınızda taşıyıp, başınıza taç yapıp ‘taht’a
oturttuğunuz kişilerin sizlerden farklı birileri olmadıkları halde; sizlere
tepeden baktıklarını, işiniz düştüğünde yüzünüze bile bakmadıklarını ‘eninde-sonunda’
sizler de anlayacaksınız. Siyasi yazılar yazarak doğruları savunmak,
sanırım ancak yazanı bağlayıcı kılıyor. Vicdanını kiraya vermiş, bir paket ucuz
ıvır-zıvıra geleceğini ipotek ettirmiş insanları (seçmenleri) nasıl inandırabilir
siniz? Masal, maval ve niyet
okuyucularının tuzağına düşen böylelerine “Allah ıslah etsin!” demek bile anlamsız!
Sözün özü: Farkında mısınız
milletvekili sayımız Cumhuriyetimizin kuruluş döneminde 5’ler de iken, bu günkü
hükümet zamanında 2’ye düştü! Dünden bu güne Kırşehir’de artan ne var? Sanki
çılgın proje mi gerçekleştirmişler?
Eskimiş, köhneleşmiş, çağ dışı kalmış birkaç tane kurum binalarını
yıkıp, yenisini yapmaya siz hizmet mi diyorsunuz?! İlgisizlikten göç veren, geri bıraktırılmış, sahipsiz beldenin
seçmenleri olarak önce kendi vicdanına hesap sormalısın. Sonra da seçtiklerinden
hesap sormuyorsan; bunun hesabını torunların sana mutlaka soracaktır,
eminim. Hoşça kalınız. DAVETİYE:
Siz değerli
dostlarımı yenilenen Duran ERDOĞAN Kişisel Web Sitemi ziyaret etmeye davet
ediyorum. Giriş serbest, ikramlar
ücretsizdir. Adresimiz: http://www.duranerdogan.com Buyurunuz, bekliyorum efendim. Duran
ERDOĞAN Kırşehir
Anekdotları Yazarı http://www.duranerdogan.com
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ÖKÜZÜN VASİYETİ - 22/04/2014 |
BİR BÖLENİN HIRSI ve HINCI! - 15/04/2014 |
VERGİ HAFTASI - 08/04/2014 |
BU YEREL SEÇİMİN KAZANANI MİLLET OLSUN - 01/04/2014 |
UNUTMAK ve NANKÖRLÜK - 24/03/2014 |
EĞRİ YOLDAN SAPMAYANIN VAY HALİNE! - 16/03/2014 |
BENİM BELEDİYE BAŞKANIM BÖYLE OLMALI - 18/02/2014 |
KIRŞEHİR HALK KÜLTÜRÜNÜN SESİ YAREN TV BİR İNCİDİR - 01/02/2014 |
MUCUR ve HAVALİSİ SOSYAL YARDIMLAŞMA KÜLTÜR DERNEĞİ - 05/01/2014 |
Devamı |